Başka Bir Boyut

 

Başka Bir Boyut 

Dünya, sıradan bir gezegenin ötesindeydi onun için. Hayatı, anlamını ancak delilik sınırlarında bulmuş birinin gözlerinden görüyordu. Gündüzleri başka bir boyutta yaşıyor, geceleri ise yıldızlarla konuşuyordu. Bu garip varoluş, ruhsuz şeylere yer bırakmayan bir hassasiyeti doğurmuştu içinde. İnsanlar, şehirlerin gri duvarları, plastik bir dünya... Hiçbiri ilgisini çekmiyordu. Onun ruhu, özgürlüğü arayan bir kuşun kanat çırpışlarında saklıydı.

Bir gün, sokakların sessiz bir köşesinde tanıştığı bir yabancı ona bir soru sordu:
“Biliyor musun? Bir kuş kadar özgür olsam bile yine de camının önünden ayrılmazdım.”

Bu sözler, kalbine derin bir çentik atmıştı. Nasıl olurdu da bir kuş, uçabilecekken bir pencerenin önünde durmayı tercih ederdi? O güne dek anlamadığı bir duygunun tohumları atılmıştı ruhuna. Belki de özgürlüğü yanlış anlamıştı. Özgürlük, istediği yere uçmaktan öte bir bağlılık demekti. Birini sevmek, bir pencereyi yuva bellemek demekti.

Yabancı, ona baktı ve ekledi:
“Anla beni. Sıradan bir dünya gibi değilim. Deliliğim var, başka bir boyutta yaşıyorum ve ruhu olmayan şeylere zamanım yok.”

Bu sözler, kendi yansımasını bir başkasında görmüş gibi hissettirdi ona. İkisi de bu dünyaya ait değildi, ama belki birbirlerine aittiler.

Birlikte geçirdikleri zaman, kısa ama derindi. Renklerin solduğu bir dünyada ikisi de birbirlerine renk kattı. Fakat hayat, iki deli ruhun hikayesini sonsuza dek birleştirmek için yaratılmamıştı. Bir gün, her ikisi de kendi boyutlarına dönmek zorunda kaldılar. Zaman, yollarını ayırdı; ama kalplerinde bir iz bıraktı.

Çünkü bazı insanlar birbirinden ayrı düşse bile, sonsuza kadar birbirine ait kalır. Özgürlük, yalnızca uçmak değil; bir başka ruha kök salabilmekti. Ve ikisi, birbirlerinin ruhlarında hiç solmayacak izler bırakarak ayrıldılar.

Bu yüzden, artık ne gökyüzü onlarsızdı ne de kuşların kanat çırpışları sessizdi. Çünkü ayrı kalsalar da, bir yerlerde birbirlerine ait olduklarını biliyorlardı.

…Ve böylece hikayenin sonuna bir not eklenmişti, bir başka boyuttan gelen bir ruhun duygularını anlatmaya çalışan kelimelerle.

“Sana anlatmak isteyip de anlatamadığım o kadar çok şey var ki. Hep seni mutlu görmek istedim, çünkü senin mutluluğun benim tek varlık sebebimdi. Ama senin için üzülmek… Bu beni her şeyden çok korkuttu. Sen benim için o kadar kutsalsın ki… Sana dokunduğum her an, sanki sana ihanet etmişim gibi hissettim. Bu düşünce kalbimi öyle derinden kırdı ki... Oysa ben seni sadece ruhunla sevdim. Öylesine saf, öylesine derin bir sevgiydi ki bu, kelimelerle anlatmak mümkün değil.

Ama yine de, kendime karşı dürüst olamadım. Kalbime ihanet ettim. Seni sevmenin ağırlığı altında ezildiğim anlar oldu, çünkü bu sevgi beni kendimden uzaklaştırdı. Şimdi geriye sadece bir umut kalıyor: Bir gün belki kendimi affedebilirim. Ama seni affedememem, çünkü sen bana hiç yanlış yapmadın. Suçlu olan hep bendim, kendi duygularımdı.

Şimdi gidiyorum. Belki bir gün, bambaşka bir hayatta, başka bir boyutta karşılaşırız. Kim bilir, belki o zaman birbirimizi daha iyi anlarız. Eğer hiçbir şey olmasak bile, belki sadece arkadaş oluruz. Ama bugün, artık yoluma yalnız devam etmek zorundayım.

Elveda. Senin hiç okuyamayacağın, belki de asla anlamayacağın bu sözlerimi yıldızlara emanet ediyorum. Onlar sana fısıldar, belki bir gün bir gece yarısı balkonunda oturup sigara içerken pencerende bunları duyarsın. Ve o zaman bil ki, ne kadar uzağa gidersem gideyim, ruhumun bir kısmı hep sende kaldı. Çünkü sen benim sonsuza kadar sürecek bir hikayemin en güzel kısmısın.”

3Yorumlar

  1. Çok derin manalar içeren bir yazı... Anlamak için empati den öte, bir parça yaşanmışlık olması gerekir yoksa gerisi hikaye.....

    Kalemine sağlık Başkan.....

    YanıtlaSil
Daha yeniDaha eski