Osmanlı Devleti'nin Dış Borçlanmasına Giriş


 


Osmanlı Devleti’nin çöküşünü hazırlayan hadiselerin başında merkezi otoritenin zayıflamasıyla birlikte yabancıların ve onların ülke içerisindeki gönüllü temsilcilerinin iktisadi, sosyal ve siyasi faaliyetlerinin etkili olduğu görülmektedir[1]. 16. yüzyılın sonlarında dünya ticaretinin Akdeniz limanlarının dışına kayması, fetihler yoluyla sağlanan gelirlerin kesilmesi, yeni üretim biçimi olarak İngiltere ve Avrupa’da gelişen kapitalizmin sunduğu yeni olanaklar karşısında Osmanlı pazarı yeni ürünlere açıldı[2]. Osmanlı maliyesi 16. yüzyıldan başlayarak sürekli ve artan bir çöküntüye sahne olmuş ve bu durum 19. yüzyılın ortalarına doğru içinden çıkılmaz bir hal almaya başlamıştır[3]. 

18. yüzyılın sonlarında Osmanlı Devleti, mali sorunlarının yanı sıra önemli bir askeri sorunlarla da karşı karşıya kalmıştı. Mevcut birliklerin niteliği artık, yeni fetihler yapmak şöyle dursun, İmparatorluğu ayakta tutup, savunmaya bile pek elvermiyordu[4]. 19. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nda toplumsal yapı dönüşümü, kapsamlı bir arazi yasası veya eyalet yasası gibi yasalarla bir anda tersine çevrilemeyecek, yönlendirilemeyecek veya örgütlenemeyecek aşamaya gelmiş, en önemlisi ise, Osmanlı Devleti’nin örgütü artık toplumunda tek iktidar kaynağı olmaktan çıkmış idi[5]. 

Avrupa ticaret sermayesi, 19. Yüzyıla gelindiğinde Osmanlı ekonomisine nüfuz ederken, hem Osmanlı tüccarlarını hem de mültezimleri aracı ve mal tedarikçisi olarak kendi hizmet ağına katmış görünmektedir[6]. 19. Yüzyılın başlarında Osmanlı İmparatorluğu’nun ihracatında en önemli yeri ham maddeler almakta olduğundan, ham pamuk ve yün ihracatı dokunmuş kumaş oranına göre çok daha büyük bir yer tutmaktadır. Bunun başlıca sebebi ise, mamul ihracat yapılan memleketlerde sanayinin hızla ilerlemesi ve sadece ham madde yutan büyük imalat merkezlerinin gelişmesi ve Osmanlı sanayisinin eski gücünün kalmaması olarak ifade edilmektedir[7]. 

Tanzimat devlet adamları, 1856-1876 yılları arasında yalnız gelenekselleşmiş bir iş haline gelmiş olan idari alandaki suiistimallerin kökünün kazınması için değil, aynı zamanda temsili yönetim ile yönetimde nihai sekülerizasyona temel oluşturan Batı fikirlerinin benimsenmesi yönünde de çaba harcadı[8]. Tanzimat dönemi devlet adamları kötü planlanmış mali merkezileştirme teşebbüsünde ve iç pazarların Avrupalılara açılmasında, neticeleri imparatorluk sisteminin çöküşünden önce tam olarak asla düzeltilmeyecek iki önemli hataya, belki de kaçınılmaz olarak düştüler[9]. Bu hataların başında yabancı devletlere tanınan imtiyazlar gelmekte olup; bir diğeri de sosyal hayatı derinden etkileyecek olan, Batı tarzı bir hukuki yapılanmanın zeminlerinin hazırlanması idi. 

Gayr-i Müslim tebaanın yabancı devletlerin himayesine sığınarak ticaret yapmaları hususunda padişah II. Mahmud oldukça hassas davranıyordu[10]. Bu tüccar grubu bir nevi yabancı devletlerin temsilcileri gibi davranış gösteriyorlardı. 19. yüzyılda Avrupa’da ciddi bir sanayileşme olduğu gibi, sanayi için gerekli olan ham maddenin temini ise yeni arayışları da beraberinde getirmekte idi. Osmanlı Devleti, Tanzimat (1839) öncesi ve sonrasına rastlayan yıllarda, Batılı ülkelere kıyasla biraz geç de olsa, bir “sanayileşme hamlesi” yapmaya çalışmış; ancak bu hamle onun bir sanayi toplumu haline dönüşmesine yetmemiştir[11]. 

Osmanlı İmparatorluğu’nda öteden beri ihraç edilecek mallar, Osmanlı tüccarı tarafından iskele şehrine getirilir, yabancı tüccarlar tarafından buradan satın alındıktan sonra gümrük resmi ödenerek ihraç olurdu. Ancak 18. asrın sonlarından itibaren Avrupalı tüccarlar, aradaki mutavassıtları çıkarıp malı istihsal edildiği bölgede satın aldıkları takdirde karlarının daha fazla olacağı düşüncesiyle memleket dâhiline nüfuz etmeye başladılar[12].  19. Yüzyıldaki imtiyazlar, daha öncekilerden kapsamları ve sınırlarının daha bilinçli bir şekilde saptanması ve ticari hayata uygulanmasıyla diğerlerinden ayrılırlar[13]. 1838 yılında imzalanan ticaret antlaşması, en az düzeyde de olsa, ülkede bazı reformlar gerçekleştirmeden uygulanamazdı. Mübadele alanında mutlaka liberalizmin uygulama alanına geçmesi siyasal alanda da asgari bir liberalizmi getirmekteydi[14]. Bu ticaret antlaşması Osmanlı ülkesinde sadece ticari faaliyetler üzerinde değil aynı zamanda siyasi ve hukuki alanda da kendisine hareket sahası yaratmak istemiştir. 

İngilizler, Anadolu mahsulatı üzerinde tatbik edilen yed-i vahidden başka, Mısır valisi Mehmed Ali Paşa’nın hemen bütün Mısır mahsulatına teşmil ettiği inhisar sisteminin kaldırmasını istemekte idiler[15]. Nihai müzakereler, Hariciye Nazırı Reşid Paşa riyasetinde, Başvekâlet muavini M. Kani Bey ve Hariciye Müsteşarı Nuri Efendi’nin iştiraki ile Reşid Paşa’nın Balta Limanı’ndaki yalısında gizli olarak yapıldı ve dışarı herhangi bir haber sızmaması için gayret gösterildi. Sultan Mahmud’un evahir-i Cemaziyülevvel 1254 (  12-16 Ağustos 1838) tarihli ve muahedenin Devletin şahsına uygun suretle yapılmasına amir fermanının sudurunu müteakip, hazırlanan muahede 16 Ağustos’ta Reşid Paşa ve Ponsoby taraflarından imza edilip müteakiben hükümdarın tasdikine sunuldu[16]. 1838 Ticaret antlaşması’nın meyvelerini bir an evvel toplamak hevesinde olan Düvel-i Muazzama ülkede reformların yapılmasından yana idi[17]. 

Balta Limanı Ticaret Antlaşmasıyla önemli oranda imtiyaz sahibi olan İngiltere, üretimini ve dış ticaretini geliştirebilmek amacıyla Sanayi Devrimi’nin başında olduğu gibi 19. Yüzyılda da koruyucu bir gümrük politikasını ayakta tutmaya çalışmıştır[18]. Ticaretin hiçbir kısıtlamaya bağlı olmadan geliştirilmesini savunan İngiltere sanayi burjuvazisi, hücumlarını Levant Şirketine de yöneltmekte de gecikmedi. Şirketin tekelci imtiyazının kaldırılması ve Osmanlı pazarının kendine güvenen herkese açık tutulması yolunda yoğun bir propaganda kampanyası başlatıldı[19]. İngiliz pamuklarının ucuzluk, renklerindeki parlaklık ve dayanıklılıklarıyla Kahire’den İstanbul’a kadar Osmanlı pazarında “prodigious demand” bulduğunu ve ticaretin İngiltere için son derece önemli olduğu kaydedilmektedir.[20] 

Bunu takip eden yıllarda Fransa ile 6 Nisan 1839’da, 18 Mayıs 1839’da Hansa şehirleriyle ( Lubecek, Bremen, Hamburg) 2 Eylül 1839’da Sardunya, 31 Ocak 1940’da İsveç ve Norveç. 2 Mart 1840’da Hollanda. 30 Nisan 1840’da Belçika, 22 Ekim 1840’da Zolverein hükümetleri (Prusya, Baviyera, Saksonya, Wurtenberg, Baden, Hasen Elektörlüğü ve Grand Dükalığı, Thuringe, Nassau Birliği, Serbest Frankfurt Şehri), 1 Mayıs 1841’de Danimarka, 20 Mart 1843’de Portekiz ile aynı şartları havi muahedeler imzalayarak ticari imtiyaz sahip olmuşlar idi[21]. İngiliz dışişleri bakanı Palmerston, Fransız Büyükelçisi’ne “Şunu hareket noktası olarak kabul ediyorum ki, ortak siyasetimizin hedefi Osmanlı İmparatorluğu’nu muhafazasıdır. Avrupa’da dengeyi elde tutmanın en zararlı güvencesi budur. Bu bakımdan onu düşmanları kadar, dostlarına karşı da savunmak zorundayız.[22] “1856 Paris Antlaşması ile ülkenin toprak bütünlüğünün Avrupa’nın toplu güvencesine bağlanması Reşid, Ali ve Fuat Paşalar tarafında yürütülen dış politikanın bir neticesi olarak kabul edilmektedir. İlk defa Hristiyan olmayan bir devletin, Osmanlı Devleti’nin Avrupa hukukuna ve Avrupa milletler ailesine alınması Devletler hukukunun gerçek anlamda uluslararası bir nitelik kazanmasını sağlamıştır[23]. 1838 Ticaret Antlaşması’ndan önce, kapitülasyonlar aracığıyla, ithalat ve ihracat üzerindeki rüsumlar, geleneksel %10 oranından, ithalata %5’e ve ihracatta %3’e düşürülmüş durumda idi. Transit ticaret vergisi ise %8 olarak tahsil edilmekte idi[24].

Islahattan sonra geçici devrede, bilhassa aşarın toplanmasında meydana çıkan kargaşalıklar ve eski mültezimlerle mahalli ayanın baltalama hareketleri yüzünden, 1839-1840 yılı devlet gelirinin mühim bir kısmı toplanamamıştı[25]. Sikkelerin tağşişi ve halkın elindeki iyi sikkeleri vererek tağşişlileri almaya zorlamak, altına çevrilmeyen kağıt para basmak ve %12 faizle Galata bankerlerinden borç almak gibi yöntemler uygulanıyordu. Mevcut koşullar altında her ne kadar mantıklısı Galata bankerlerinden faizle borç para almak idiyse de, bu da merkezi bürokrasinin uzun vadeli çıkarlarına, yani ekonomik fazlanın denetiminin merkezileştirilmesine zarar veriyordu[26]. Toplam 10.000 kese olarak basılması tasarlanan kaimelerin ¼’ü 250 ve diğer 1/42ü ise 500 kuruşluk olarak çıkarılması düşünülmüştür[27]. Çıkarılan kaimelerin hazinenin ihtiyacına cevap vermemesi üzerine 13 B 1256/10 Eylül 1840 tarihinde senelik faizi 6.000 kese tutan 48.000 keselik yeni bir tertip kaimenin daha çıkarılmasına karar verilmişti. Böylece çıkarılan kaimenin faizinin toplamı 10.000 ve muaccelesi de (peşinat) 80.000 keseye ulaşmıştı[28]. 

Avrupa’yla iktisadi ve mali bütünleşme sürecinin hızlanmasıyla birlikte, 1840’larda Osmanlı İmparatorluğu’nda ilk kez olarak bankalar kurulmaya başlandı. Osmanlı İmparatorluğu’nda faaliyete geçen ilk banka, 1844 yılında Londra da bir grup İngiliz tüccar tarafında kurulan İzmir Ticaret Bankası’ydı. ( Commericial of Smyrna), 200 bin sterlinlik sermaye ile kurulan banka, İzmir bölgesindeki Avrupalı ve diğer tüccarların artan ihtiyaçlarını karşılamayı amaçlıyordu[29]. Osmanlı İmparatorluğu’nda kurulan ilk banka ise 1847 yılında Galata Bankerleri tarafından 200 bin sterlinlik sermayeyle ve devlet desteği ile kurulan Dersaadet Bankası’ydı (Banque de Costantinople). Yaşanan kriz neticesinde bu banka 1852 yılında ciddi manada borç bırakarak kapanmak zorunda kalmıştır[30]. Fransız ve İngiliz sermayesiyle kurulan Osmanlı Bankası bu sahadaki çalışmaların ilk örneği olarak görülmektedir. 1863 yılında banknot basma yetkisini de eline alan banka, Osmanlı mali piyasasında kısa zamanda güçlü bir müessese haline gelmiştir. Osmanlı Bankasının evrakları 1947 yılına kadar piyasalarda işlem görmeye başlamıştır[31]. 

Kırım Savaşı’nın yarattığı maliyetin giderilmesi için ilk olarak 1854 yılında yabancı ülkelerden borç alınmaya başlanmıştır. Alınan ilk dış borcun en önemli özelliği borca kefil olan İngiltere ve Fransa’nın kefil oldukları borcun harcadığı yerleri denetlemek üzere bir komisyon oluşturulmasıdır. Bu komisyon Osmanlı Devleti’ne mali alanda ilk defa doğrudan dış müdahaleyi başlatmış ve bu süreç devletin tasfiyesini hazırlayan Düyun-ı Umumiye idaresinin tesis edildiği 1881 yılına kadar devam etmiştir. 1854 yılında devletin iflas ettiği 1875 yılına kadar geçen sürede alınan dış borçlar çok ağır koşullarda alınmıştır. 1860 yılından sonra hazineye borç olarak giren 1 İngiliz lirasına karşılık olarak, hazinede 2 İngiliz lirası borç ödemesi olarak çıkmıştır. Osmanlı Devleti mali piyasasında yaşadığı olumsuzluklar ve yüksek faizli borçlar sonucunda 6 Ekim 1875 yılında borçlarını ödemeyeceğini ilan etmek zorunda kalmıştır. Bu karar iç ve dış piyasada Osmanlı Devleti’ne karşı önemli bir ölçüde güvensizliğin doğmasına yol açmıştır. 1881 yılındaki Muharrem Kararnamesi ile alacaklı ülkeler Osmanlı maliyesine kendi müteşebbisleri ve yandaşları sayesinde doğrudan müdahale etmiştir[32]. 

Giriş bölümünde kısaca Osmanlı Devleti’nin borçlanması hakkında bilgi verdik. Şimdi de Osmanlı Devleti’nin toplumsal yapısı hakkında kısaca bir bilgi verip, Osmanlı Devleti’nin dış borçlanmasını açıklamaya çalışacağız.



[1] Orhan Kurmuş, Emperyalizmin Türkiye’ye Girişi, Savaş Yay, Ankara 1982, s.18.

[2] Esin Irmak, Dünden Bugüne Emperyalist Gelişme ve Türkiye Ekonomisi, Etkin Yay, İstanbul 1992, s.17.

[3] M. Baran Aydın, Sömürgeleşme Tarihi, Zagros Yay, İstanbul 1993, s.109.

[4] Yavuz Cezar, Osmanlı Maliyesinde Bunalım ve Değişim Dönemi (XVIII. Yüzyıldan Tanzimat’a Mali Tarih), Alan Yay, İstanbul 1986, s.244.

[5] Reşat Kasaba, Osmanlı İmparatorluğu ve Dünya Ekonomisi Ondokuzuncu Yüzyıl, Çev. Kudret Emiroğlu, Belge Yay, İstanbul 1988, s.53.

[6] Emine Kıray, Osmanlı’da Ekonomik Yapı ve Dış Borçlar, İletişim Yay, İstanbul 1995, s.80.

[7] Ali Sarıkoyuncu, “Osmanlı Devleti’nin Çöküşünü Hızlandıran Bir Anlaşma: 1838 Osmanlı-İngiliz Ticaret Sözleşmesi Sonuçları”, Askeri Tarih Bülteni, Genel Kurmay Askeri Tarih ve Strateji Etüt Başkanlığı Yay, Ankara 1997, s.18.

[8] Roderic H. Davidson, Osmanlı İmparatorluğu’nda Reform 1856-1876, Çev. Osman Akınhay, Papirüs Yay, Ankara 1997, s.18.

[9] Carter V. Fınley, Osmanlı Devletinde Bürokratik Reform Babıali, Çev. Latif Boyacı, İzzet Akyol, İz Yay, İstanbul 1994, s.138.

[10] Ali İhsan Bağış, Osmanlı Ticaretinde Gayri Müslimler, Turhan Kitapevi, Ankara 1983, s.90.

[11] Yavuz Cezar, “19. Yüzyılda Osmanlı Devleti’nde Yeni Teknoloji Uygulama ve Sınai Tesis Kurma Çabalarından Örnekler” Dünü ve Bugünüyle Toplum ve Ekonomi Dergisi, s.1, İstanbul Mart 1991, s.498.

[12] Mübahat S. Kütükoğlu, Osmanlı-İngiliz İktisadi Münasebetleri (1838-1850) II, İÜ Edebiyat Fakültesi Yay, İstanbul 1976, s.4.

[13] İbrahim Okçuoğlu, Türkiye’de Kapitalizmin Gelişmesi İç Pazarların Oluşması Süreci, Ceylan Yay, İstanbul 1999, s.498.

[14] Stefanos Yerasimos, Az Gelişmişlik Sürecinde Türkiye, Çev. Babür Kuzucu, İstanbul 1980, s.336.

[15] Mübahat S. Kütükoğlu, Osmanlı- İngiliz İktisadi Münasebetleri (1580-1838) I, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yay, Ankara 1974, s.86

[16] Kütükoğlu, age, s.107

[17] Abdulkadir Özcan, “II Mahmut ve Reformları Hakkında Bazı Gözlemler” , Tarih İncelemeleri Dergisi, S.X, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yay, İzmir 1995, s.29.

[18] Nazif Kuyuculuk, İktisadi Olaylar Tarihi, Sermet matbaası, İstanbul 1982, s.87.

[19] Kurmuş, age, s.16.

[20] Halil İnancık, Osmanlı İmparatorluğu Toplum ve Ekonomi, Eren Yay, İstanbul 1996, s.305.

[21] Kütükoğlu,age, s.115.

[22] Özcan, agm, s.29.

[23] Mehmet Yıldız, “1856 Islahat Fermanına Giden Yolda Meşrutiyet Arayışları (Uluslararası Baskılar ve Cizye Sorununa Bulunan Çözümün İslami Temelleri), Türk Kültürü İncelemeleri dergisi, TİSAV Yay, S.7, İstanbul 2002, s94.

[24] Charles Issawi, The Economic History of the Middle East, 1800-1914, Chicago: The university of Chicago Pres, 1996, s.94.

[25] İnalcık, age, s.373.

[26] Kıray, age, s.83.

[27] Ali Akyıldız, Osmanlı Finans Sisteminde Dönüm Noktası Kâğıt Para ve Sosyo- Ekonomik Etkileri, Eren Yay, İstanbul 1996, s.29.

[28] Akyıldız, age, s.229.

[29] Şevket Pamuk, Osmanlı İmparatorluğu’nda Paranın Tarihi, Tarih Vakfı Yurt Yay, İstanbul 1999, s.229.

[30] Pamuk, age, s.229.

[31] Rıfat Önsoy, Mali Tutsaklığa Giden Yol Osmanlı Borçları 1854-1914, Turhan Yay, Ankara 1999, s.39-44.

[32] Önsoy, age., s.45-50.

Yorum Gönder

Daha yeniDaha eski